DPÜ’DE ÇANAKKALE ZAFERİNİN TARİHSEL ÖNEMİ KONFERANSI
DPÜ’DE ÇANAKKALE ZAFERİNİN TARİHSEL ÖNEMİ KONFERANSI
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi tarafından 18 Mart Şehitler Günü kapsamında düzenlenen Prof. Dr. Esra Sarıkoyuncu Değerli’nin konuşmacı olarak katıldığı Çanakkale Zaferinin Tarihsel Önemi konulu konferans çevrim içi olarak gerçekleştirildi.
Çevrim içi olarak düzenlenen ve DPÜ Fen Edebiyat Fakültesi Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Esra Sarıkoyuncu Değerli'nin konuşmacı olduğu konferansa akademik ve idari personellerimiz katılım gösterdi.
"İNGİLTERE OSMANLI'YI KOLAYCA SAVAŞ DIŞI BIRAKACAĞINA İNANIYORDU"
Konuşmasında ilk olarak Türklerin Anadolu'ya girişinden Avrupa'nın içlerine kadar ilerlemesi ve Avrupalı devletlerin bu durumdan duyduğu rahatsızlığın sonucunda Osmanlı Devleti'ne karşı yaptığı anlaşmalardan söz eden Prof. Dr. Esra Sarıkoyuncu Değerli, daha sonra Osmanlı Devleti'nin 1. Dünya Savaşı'na girişi ve Çanakkale cephesinin açılması ve Çanakkale Deniz Zaferi hakkında şunları söyledi:
İLK BOMBARDIMAN, 19 ŞUBAT 1915 SABAHI BAŞLADI
Osmanlı’nın savaşa dahil olmasından sonra İngiltere, düşmanının güçlü cephelerinde savaşarak vakit kaybetmek yerine, zayıf olarak nitelendirdiği bölgelerinde yeni cepheler açma planını uygulamaya koydu. İngiliz Deniz Bakanı Winston Churchill, İngiliz Genelkurmayı Sir Carl Douglas’a gönderdiği gizli mektupta, açılmasını planladığı cephenin Çanakkale olduğunu açıkça ifade ediyordu. Bu mektupta Churchill, Savunma Bakanı ile anlaşma sağlandığını, bu iş için yeterli derecede bir Yunan Ordusu’nun Gelibolu Yarımadası’nı ele geçirebileceğini ve böylece bir İngiliz donanmasının Marmara Denizi’ne girmesinin sağlanabileceğini belirtmişti. Winston Churchill, Çanakkale Cephesi’nde kazanılacak zaferle, Osmanlı’nın savaş dışı bırakılacağına, Rusya’ya deniz yolu açılabileceğine, Rusya’ya olacak hücumları önleyerek himaye edilebileceğine ve böylece İttifak Devletleri'nin kanadının çökertileceğine inanıyordu. Churchill'in önerileri doğrultusunda İngiliz Hükümeti, 17 Şubat 1915'te Çanakkale Boğazı'nı donanmayla geçmeye karar verdi. Bu karar doğrultusunda da ilk bombardıman, 19 Şubat 1915 sabahı başladı. Saldırı donanması üç tümen ve 62 gemiden oluşuyordu. İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan birleşik filonun saldırıları, özellikle Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarının tesirli top atışları sayesinde sonuçsuz kaldı ve böylece düşmanın Marmara'ya girmesi önlenmiş oldu. Düşman gemileri, 25 Şubat'tan 17 Mart tarihine kadar, Çanakkale Boğazı'na çeşitli çaplarda defalarca saldırı hareketine girişmişlerse de başarılı olamadılar.
"O DÖNEMİN NÜFUSUNA GÖRE HER 40 KİŞİDEN BİRİ ŞEHİT DÜŞMÜŞTÜ"
Çanakkale vadilerinde aynı ideal için savaşanlar birlikte yan yana, koyun koyuna ebedi bir uykuya daldılar. Bu uykuya dalanlar arasında babannemin Hasan dedesi ile babamın dedesinin üç kardeşi İsmail, Mehmet ve Süleyman amcaları da bulunmaktadır. Savaş yıllarındaki Anadolu’nun nüfusunu şehit sayısına böldüğümüzde aşağı-yukarı 40-50 kişide bir kişinin şehit olduğu anlaşılır. Bir başka ifadeyle diyebiliriz ki, hemen her sülaleden en az bir şehit verildi. Sadece bizim sülalemizden üç kişinin Çanakkale’de şehit olduğunu biliyoruz. 57. Alay’ın tüm askerleri şehit olmuştur. Onlar, komutanları Mustafa Kemal’in “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” emrini hiç çekinmeden canları pahasına yerine getirmişlerdir.
"ÇANAKKALE FARKLI DİSİPLİNLERİN ORTAK ÇALIŞMASIYLA ELE ALINMALI"
Konuşmasında Çanakkale kara savaşlarına da değinen Prof. Dr. Sarıkoyuncu Değerli, "Kara muharebelerinde, Türk askerî tarafından siper savunması başarılı şekilde uygulanmıştır. Ayrıca Türk ordusu büyük kayıplar vermesine rağmen, çıkarma birliklerini kıyıda tutmuş, Boğaz’a ve aynı zamanda Marmara’ya hakim olan, bölgenin omurgası değerindeki sırtları düşmanın ele geçirmesine izin vermemiştir. Buradaki muharebeler birbirine 10 metreye kadar yaklaşan siperler içerisinde aylarca devam etmiş ve topraklarımız karış karış savunularak korunmuştur" dedi. Sarıkoyuncu Değerli, konuşmasının son bölümünde Çanakkale Savaşları'nı tüm yönleriyle anlatan çalışmaların sayısının yetersiz olduğunu kayderek şunları söyledi: Anlattığımız sorumlu tarihçilik anlayışıyla Çanakkale Muharebeleri ve sonuçları siyasi, askeri, sosyal ve ekonomik açılardan bir bütün olarak ele alınıp milli tarih bakış açısı içinde yeniden yazılmalıdır. Bu şekilde bir tarihin tespitinde tarihçi, sosyolog, askeri tarih uzmanı birlikte çalışacaktır. Vatanı için, toprağa düşmüş insanına, şehidine sahip çıkmayan bir milletin istikbale güvenle bakması acaba mümkün müdür? Hâlbuki bu konuda yapabileceğimiz çok şey vardır. Öncelikle üniversitelere bu alanda büyük sorumluluk düşüyor. Yüksek Lisans ve doktora çalışmalarında bu konulara yönlendirme olursa, zannediyoruz önemli mesafeler alınacaktır. İl, ilçe, kasaba ve köy bazında şehit olanların isimlerini tespit ettikten sonra, isimleri yazılı abideler hazırlanmalı ve bunlar o beldede uygun yerlere dikilmelidir. Bu dile getirilen husus sadece Çanakkale şehitlerimizle sınırlı olmamalıdır.” Balkan, I. Dünya, Millî Mücadele, Kore, Kıbrıs ve Güney Anadolu’da, hatta bu topraklar için daha önce şehit olanları da içine almalıdır.